Salı
delirmek*
ne güzel başlıyor;
aynılaşıyor sonra,
kendini o kadar çok tekrar ediyor ki
sıkılacağını sanıyorsun,
o sırada alışıyorsun.
en sancılı suskunluklarını bile
hiç bıkmadan,
yorulmadan,
sonuna kadar dinliyorsun.
sonu da iyi olmuyor hani;
isyan ediyor,
haykırıyor,
nasıl güzel.
nasıl bu kadar güzel,
böylesine acıyken?
*böyle bir şey olsa gerek.
(not: şarkıyı sonuna kadar dinlemeyeceğinizi biliyorum. ama en azından ortalarına kadar ileri alıp dinleyin. nasıl sarıyor, delirmek gibi aynı.)
Cuma
Şarkı:
Andy Williams - El Condor Pasa
muhtemelen bildiğiniz klasiklerdendir el condor pasa. bu sefer simon&garfunkel'dan değil de andy williams isimli bir abiden dinliyoruz. aslında bir halk ezgisiymiş, üzerine ingilizce sözler yazmışlar. güzel, değil mi?
Salı
arkadaşın omzunda gün doğumunu izlerken dinlemelik.
on a waggon bound for market
there`s a calf with a mournful eye.
high above him there`s a swallow,
winging swiftly through the sky.
how the winds are laughing,
they laugh with all their might.
laugh and laugh the whole day through,
and half the summer`s night.
donna, donna, donna, donna; donna, donna, donna, don.
donna, donna, donna, donna; donna, donna, donna, don.
"stop complaining!“ said the farmer,
who told you a calf to be ?
why don`t you have wings to fly with,
like the swallow so proud and free?“
calves are easily bound and slaughtered,
never knowing the reason why.
but whoever treasures freedom,
like the swallow has learned to fly.
joan baez - donna donna
there`s a calf with a mournful eye.
high above him there`s a swallow,
winging swiftly through the sky.
how the winds are laughing,
they laugh with all their might.
laugh and laugh the whole day through,
and half the summer`s night.
donna, donna, donna, donna; donna, donna, donna, don.
donna, donna, donna, donna; donna, donna, donna, don.
"stop complaining!“ said the farmer,
who told you a calf to be ?
why don`t you have wings to fly with,
like the swallow so proud and free?“
calves are easily bound and slaughtered,
never knowing the reason why.
but whoever treasures freedom,
like the swallow has learned to fly.
Cumartesi
Şarkı:
The Mars Volta-The Widow
eveet, en sevdiğim ikinci gruba geldik. mars volta'yla yaklaşık üç senedir devam eden birlikteliğimiz boyunca yaptıklarımı, bu grubu neden sevdiğimi ve sizin de neden sevebileceğinizi anlatacağım. ar yu redi?
fotoğfafta gördüğünüz kıvırcıklar grubun üyeleri. soldakinin adı cedric bixler-zavala. grubun solisti. sağdakinin adı ise omar rodriguez-lopez. grubun beyni. önce şarkıdan bahsedeyim, sonra yavaş yavaş gruba geçeriz. neden bu şarkıyı seçtim? çünkü mars volta'yı ünlü yapan şarkı bu. frances the mute albümünden (sağda solda kullandığım kullanıcı adının kaynağı da bu muhteşem albüm bu arada). sanırım en sevilen ve zaten benim de gruba ilgi duymamı sağlayan şarkısı the widow. dream tv'de o muhteşem klibini ağzım açık (ve biraz korkuyla) izledikten sonra bir süre bu kadın vokalin neler hissettiğini düşünmeye çalışmıştım. dul bir kadının hikayesi. sonra babam bana onun erkek olduğunu söyledi. başta inanmadım. bir bakayım dedim google görsellere. aha. harbi erkek.
cedric. kadın sesli erkek. ne duygulu sesi var. ne güzel kullanıyor sesini. konserlerde kendini kaybediyor bu herif.
eğer youtube'da cedric bixler dance machine gibi şeyler aratırsanız harikulade danslarıyla karşılaşırsınız. o tam bir çılgın.
gelelim omar rodriguez dahisine. masamın önündeki kocaman posterine bakarak ders çalışıyorum. ne dediğini o kadar iyi biliyor ki, röportajlarını izlerken nefesimi tutuyorum resmen. şu aralar grupla ne kadar ilgilendiğini bilemiyorum ama gördüğüm kadarıyla başka işler peşinde. prodüktör. bu kelimenin anlamı ne?
ne diyorum, harika bir gitarcı bu adam. kendini kaybediyor çalarken. red hot chili peppers'ın eski gitarcısıyla (john frusciante) karşılıklı döktürdüğü videoları şiddetle tavsiye ediyorum.
ne sempatik adamlar değil mi? anlaşılmaz şarkı sözleriyle, deli şarkılarıyla, sahnedeki danslarıyla, laflarıyla, falanlarıyla filanlarıyla gönlüme taht kurdular. pink floyd'un, led zeppelin'in yaptığı gibi kaliteli, uğraşılmış, dolu müzikler bulmak gittikçe zorlaşıyor. bu durumda bana da mars volta'nın diskografisini hatmetmek kalıyor tabi ki. orijinal albümlerini türkiye'de bulmak oldukça zor. ama yılmayıp yurt dışında ararsanız... durun size amputechture'dan biraz bahsedeyim.
annem bir arkadaşıyla fransa'ya gitmişti. arayıp ne istediğimi sorduğunda söyleyebildiğim tek şey, orijinal albümlerini deli gibi arzuladığım (adeta yanıp tutuştuğum) mars volta oldu. orda aramış, aramış... yeraltında küçük bir dükkandan bahsediyor. haydaa. paris'te bile zor bulunuyor adamların albümü. annem dükkana girip "the mars volta" dediğinde ortamdaki dövmeli, küpeli, uzun saçlı bilmem neli tipler anneme şaşkın şaşkın bakmış. "mars volta, ov yeee" gibi bir tepkiden bahsetti. şaka şaka. "hmm, led zeppelin gibi bir gruptur, çok iyi gruptur, harika tercih" tarzı şeyler söylemişler benim sarışın, kokoş anneciğime uzaylı görmüş gibi bakarak. ahaha. düşünebiliyorum. eline amputechture'ı tutuşturup yollamışlar. kapağı en favori ressamlarımdan jeff jordan'ın eseri olan bu albüm dinlemeye doyamadığım şarkılarla dolu. fazla popüler olmasa da seviyorum işte. çare yok.
Perşembe
Pazar
Şarkı:
Sarah Blasko-All I Want
70'lere dönüş, sound çok iyi yakalanmış. zaten hatun da güzel. değişik bir güzel.
Cumartesi
yalnız ben mi görüyorum?
şu duvarları diyorum, yalnız ben mi görüyorum?
farkında mısınız, gittikçe netleşiyor her şey. otobüste insanları izliyorum. birbirlerinin yüzlerini huzursuzca süzüyor, birbirlerine tiksintiyle bakıyorlar. ayakta, kendisine yer verilsin diye bekleyen teyzenin aklından neler geçtiğini biliyorum. parfüm kokusu bütün otobüse yayılan, elindeki telefondan başını kaldıramayan kız hakkında insanların neler düşündüklerini duyabiliyorum. muhtemelen dersaneye gitmekte olan küçücük çocuğun yırtık ayakkabılı adama nasıl bir korkuyla baktığını görebiliyorum. arada bir göz göze geldiğimiz muavinin dinlediğim müzikten nasıl tiksindiğini bakışlarından anlayabiliyorum.
yalnız ben biliyor olamam, değil mi?
herkes görüyor. el sıkışan iki insanın arasındaki saklı düşünceleri herkes duyuyor. o yüksek duvarlar keskinleşiyor: "bana dokunmayan yılan bin yaşasın"lar, "işim bitene kadar iyi davranırım"lar, "biz en üstün türüz, insanlık kazanmalı"lar; tür ayrımları, dil ayrımları, din ayrımları -özellikle din ayrımları-, ırk ayrımları, ekonomik durum ayrımları, sosyal statü ayrımları... "sosyal paylaşım siteleri"ne bakalım mesela. insanlar gruplara ayrılıyorlar: emo, tiki, apaçi, cool, entel vs. insanlar birbirlerini gruplara ayırıyorlar. "ayy serdar ortaç'ı beğenmiş, ezik!" ya da "ıyy metallica mı, ergenn" hatta en yaygınından: "ehueheuhe justin bieber'ı beğenmiş! salak bebe!"
sana ne kardeşim, istediğini beğenir sana ne! "oha ateist, uzak dur bundan, kötü kötü bak buna, çok tehlikeli çok" diye düşünen kaç kişi var bilmiyor muyuz? ya da referandum dönemine dönelim mesela, bizim gibi düşünmeyen ünlüleri, sanatçıları suçlamadık mı, hatta bazılarına hala iktidar yalakası demiyor muyuz?
kim kimi kabulleniyor? insan kendini bile zor kabullenirken başkalarını neden kabullensin? bana hala "insan sevgisi" diyorsunuz, "hayvan sevgisi" ya da "dünya sevgisi". geçin bunları.
sevgi diye bir şey yok. benlik var sadece, her şeyin önünde "ben olmak" var.
farkında mısınız, gittikçe netleşiyor her şey. otobüste insanları izliyorum. birbirlerinin yüzlerini huzursuzca süzüyor, birbirlerine tiksintiyle bakıyorlar. ayakta, kendisine yer verilsin diye bekleyen teyzenin aklından neler geçtiğini biliyorum. parfüm kokusu bütün otobüse yayılan, elindeki telefondan başını kaldıramayan kız hakkında insanların neler düşündüklerini duyabiliyorum. muhtemelen dersaneye gitmekte olan küçücük çocuğun yırtık ayakkabılı adama nasıl bir korkuyla baktığını görebiliyorum. arada bir göz göze geldiğimiz muavinin dinlediğim müzikten nasıl tiksindiğini bakışlarından anlayabiliyorum.
yalnız ben biliyor olamam, değil mi?
herkes görüyor. el sıkışan iki insanın arasındaki saklı düşünceleri herkes duyuyor. o yüksek duvarlar keskinleşiyor: "bana dokunmayan yılan bin yaşasın"lar, "işim bitene kadar iyi davranırım"lar, "biz en üstün türüz, insanlık kazanmalı"lar; tür ayrımları, dil ayrımları, din ayrımları -özellikle din ayrımları-, ırk ayrımları, ekonomik durum ayrımları, sosyal statü ayrımları... "sosyal paylaşım siteleri"ne bakalım mesela. insanlar gruplara ayrılıyorlar: emo, tiki, apaçi, cool, entel vs. insanlar birbirlerini gruplara ayırıyorlar. "ayy serdar ortaç'ı beğenmiş, ezik!" ya da "ıyy metallica mı, ergenn" hatta en yaygınından: "ehueheuhe justin bieber'ı beğenmiş! salak bebe!"
sana ne kardeşim, istediğini beğenir sana ne! "oha ateist, uzak dur bundan, kötü kötü bak buna, çok tehlikeli çok" diye düşünen kaç kişi var bilmiyor muyuz? ya da referandum dönemine dönelim mesela, bizim gibi düşünmeyen ünlüleri, sanatçıları suçlamadık mı, hatta bazılarına hala iktidar yalakası demiyor muyuz?
kim kimi kabulleniyor? insan kendini bile zor kabullenirken başkalarını neden kabullensin? bana hala "insan sevgisi" diyorsunuz, "hayvan sevgisi" ya da "dünya sevgisi". geçin bunları.
sevgi diye bir şey yok. benlik var sadece, her şeyin önünde "ben olmak" var.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)