Salı
eve yürüyorum. kar yağıyor mu uçuyor mu her ne yapıyorsa, önümü göremiyorum. gözlerimi yere dikmiş durumdayım, arada ıslak botlarım kadrajıma giriyor. ayaklarımı hissetmiyorum. ellerim ceplerimde, bir cebimde hamur silgimle oynuyorum, diğer cebimde telefonum falan var. ayaklarım kayıyor. sakin bir insanım. sanki bir insanım. böyle şeyler düşünüyorum. yanımdan geçen insanların içinde tanıdık bir yüz görmemek için, onlara hiç bakmamayı tercih ediyorum. yürürken düşündüğüm çok şey var, dersem kimse inanmamalı. bomboş hayaller kuruyorum. insanlar umrumda değil. önemli şeyler umrumda değil. politika, ekonomi, eğitim, devlet, hukuk, hede, hödö umrumda değil. bunlar önemlidir.
can dinlemek bana tuhaf bir gamsızlık bahşediyor. insanların önemsenmemeyi hak ettiklerini düşünüyorum. biri senle dalga mı geçiyor, dönüp bakma. biri adını mı söyledi, ilgilenme. biri bir şey mi anlattı, tepki verme. biri bir şey mi istiyor, yapma. biri tartışmak mı istiyor, kaç. biri tebrik mi ediyor, bomboş bak. biri baş sağlığı mı diliyor, boş bakmaya devam et. biri ne yaparsa yapsın, sen kendini ondan ne kadar ayrı bir yerde gördüğünü hisset ve ona hissettir. kar çok yağdı. bu sakin vokal, her şeyi önemsiz hale getiriyor.
mutluluk bile artık umrumda değil. çünkü o bile önemsiz. hissetmeye ihtiyacım kalmadı.
Pazar
başka bir ev.
(başlamadan not: sözlere takılmayalım. ya da neyse takılalım. eğlenelim biraz.)
bazen şöyle bir hayal kuruyorum:
elimde bir mektup var ve bundan sonsuz tane çoğaltıp istediğim kadar insana yollayabilirim. mektupta şunlar yazıyor:
"sevgili insan,
nasılsın? belki iyisindir; ya da kötü, her neyse, şimdi her nasılsan sana en az olduğun kadar iyi ama büyük ihtimalle daha da iyi hissettirecek bir önerim olacak. gözlerini kapat ve evinde olduğunu hayal et. odanda tek başınasın ve ne istersen onu yapıyorsun. belki en sevdiğin insanlardan biri de yanındadır ve sen kendin olmaktasındır. belki hiçbir zaman bir evin olmamıştır, ama bu duyguyu bilirsin, insanın kendisi olabilmesinin ne demek olduğunu bilirsin işte, değil mi? bilir misin, rahatlığın ne demek olduğunu? kafandan geçenleri haykırabilmenin, belki bir yere çıkıp deliler gibi zıplayabilmenin, belki, bilemiyorum işte, özgür olabilmenin belki ha? kimsenin kimseye aralarındaki uçurumları 'saygı' adı altında dakika başı hatırlatmak zorunda olmadığı bir yer hayal edebiliyor musun? ev, ben ev diyorum. orası senin evindir işte. nasıl istersen, evinde herkes senin gibi de düşünebilir, farklı düşünenler de birbirlerini sevebilir. öyle bir ev işte, ne kadar kolay kendin olabilirsen o kadar ev. ne kadar az yargılanırsan, ne kadar az zorlanırsan başkaları gibi düşünmeye, o kadar ev. hiç kısıtlanmazsan, ev işte, evet, ev! kocaman bir ev, belki çatısı var, belki de yok. nasıl istersen öyle hayal et. barış dolu bir ev, kendinden utanmak zorunda olmadığın bir ev. yırtık ayakkabılarınla kimsenin dalga geçmediği, ucuz iltifatlarla kimsenin ayrıcalık kazanamadığı, insanları ıslah etme derdinde bir otoritenin bulunmadığı, sana sadece istediğini yapman için şans verilen bir ev ve bu evde ettiğin hoş bir pazar kahvaltısını düşün, belki de pazartesi.
görüyorsun ya, bir insana verilebilecek en güzel armağan, kendisi olabilmesi için bir şans. bir insana verilebilecek en güzel armağan, bir ev tabi ki! belki küçük bir kulübe, dur gülme hemen, belki kocaman bir saray?
belki de bir dünya.
ne dersin, dünyanın evin olmasını ister miydin?
ben isterdim. hem de çok, çok isterdim. şimdi, eğer sen de istersen, kendi evimizi yaratabiliriz. tek yapman gereken yardım etmek. bunu birlikte yapabiliriz. herkesin bir evi olabilir. dünya tüm canlılara ait olabilir. şimdi bana elini uzat, evimiz için!"
bu mektubu dünya çapında yayabildiğim kadar yayıyorum ve dünyayı evimiz haline getiriyoruz. sonra da mutlu mesut yaşıyoruz. nasıl? hoş, bu sadece bir hayal, hem de komik bir hayal. ezenin ve ezilenin olmadığı bir dünya hayal etme girişiminde bulunmak bile artık suç sayılıyor.
ben evsizim.
Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)