Bugün nereye gidiyoruz?
Kapıyı arkamdan sıkıca örttüm, hatta hafiften çarptı bile. Hava soğuk. Burası Ankara. Adımlarım neden bu kadar sert? Yanımdan geçen ilk insanın yüzüne tüküreyim diyorum. Hiçbir şeyden anlamam ben. İnsandan anlamam. Duygudan anlamam. Yine yürüyüp gidiyorum. Dünkü şarkıları dinliyorum. Ve bir önceki günkü. Her gün aynı terane ulan.
Bugün de hiçbir yere gidemiyoruz.
Yanımdan geçen ilk insanın değil de kendi duygularımın yüzüne tükürmüşüm sanki, hatta üstüne bir de tokat atıvermişim, sahiden anlamıyorum hiçbir şeyden. Şuursuzca yürüyorum anca. Heyecanlanıyorum, yakın gözlüğünü uzaktan tanıyıp. Gevşek gevşek gülüyorum kendi kendime, kendimi rahat bırakıyorum. Kelimelerin hepsi birbirini andırıyor. Bence bu cümleler benle dalga geçiyor. Söylesenize ulan, açık açık derdinizi!
Yok sana kayıp ruh falan. Tek sensin kaybolan. Başka yok, bitti elimizde taze. İçimden bir ses daha sustu. Her geçen gün hiçbir yere gitmemenin dayanılmazlığına bir nebze daha dayanabilme yeteneği kazanıyorum. Tanıdığım ne varsa benim sığınağım.
Hah, şimdi hatırladım, neyi fark ettiğimi geçen gün. Ben nasıl bir çelişkiyle yaşıyorum, onu fark ettim. Bağımlılığa meylimi ve neye bağımlıysam bir anda yıkıverme hevesimi diyorum. Gördüm ki bir sığınak buldum mu oraya girmeyi bırak, oradan çıkmamaya eğilimliyim. Ama yine gördüm ki bulduğumu sığınak bildim mi onu yıkmasını da biliyorum. Ne zevkli insanın kendi emeklerini bir anda hiçe sayabilmesi, herkes bilmez tabii. Sığınağı yıktığım sırada içindeyim ama. Önemli bir ayrıntı da budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder