Salı

4

Hiçbir şarkıyı uyduramadım sana. O yüzden müziksiz yazacağım sözlerimi, hissetmek zor gelir böyle olunca. Bilirsin, eminim. Bana bıraksan duygular isimsizdir, kimliksizdir ve kimsesizdir. Öyle ki tarifi mümkündür ama göstermesi imkansızdır. Ne diyeyim şimdi sana, nasıl diyeyim, nereden başlayayım? Benim evim barkım buradadır, sen bilmezsin diye söylüyorum, ben buranın insanıyım. Hatta sanıyorum ki bu şehir dünyanın en hüzünlü sokaklarına sahiptir. İnsanı başka yerin insanına benzemez. Uyanık olmak zorundadır, kendisini düşünmek zorundadır, içine kapanmak zorundadır, zorundadır da zorundadır, haliyle mutsuz olmak zorundadır. Ama bir şekilde de mutlu ve çevresiyle ilgili görünmek zorundadır, işte bu da onu kolay sinirlenen ve aşırı tepkili; ya da asla sinirlenmeyen ve tepkisiz bir varlığa çevirir. Buranın insanı zavallıdır anlayacağın. Çoğu geldiği yerin bir şekilde toplulukları bir araya getiren fakat can sıkıcı gelenekçiliğinden kaçarken kendisini yalnızlık batağının içinde buluvermiştir, hem de buz gibi bir şehirde. Yalnız, yine senin de bileceğin gibi, büyük şehrin dayattıkları kendi açığının üstünü boyama konusunda oldukça iyidir, modern olmanın yapay bir çekiciliği vardır, yoksa insanlar sırf ekmek parası için çekmezler bozkırın kahrını. Ben işte böyle bir yerde kaybolup gitme derdine düştüm, var oluşumun anlamsızlığına kafa yorar oldum. İnsanın, eleştirdiğim o büyük egosunun en hasının beni nasıl şu ana kadar yaşattığını gördüm. İşte yine ortada, diyor ki, benim bu güzel bütünlüğüm sırf ölüp gidecek olmak için var olmuş olamaz, elbet bir anlamı vardır yaşamanın. Dönüp dolaşıp buraya geliyorum, aslında dönüp dolaşmadan da pekala gelebileceğim bir nokta. Bak, sabah oluyor ve görüyorsun işte laf lafı açıyor, oysa ben sana sadece bir iki güzel söz söyleyecektim. Bırak güzel sözleri, diyor içimden bir ses, sabah oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder